Marka Okulu Sektör İçin Doğrudan İhtiyaca Yönelik İlk Plaform

İstanbul Bilgi Üniversitesi ve MediaCat işbirliği ile hayata geçen Marka Okulu, sektörel bağlarını daha da güçlendirerek pazarlama iletişimi camiası için meslekî ve akademik bir gelişim ortamı sunmaya devam ediyor. Pazarlama İletişimi sektörü için ihtiyaca doğrudan yönelik ilk platform olan program hakkında Marka Okulu Başkanı, İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Kaan Varnalı, ThinkNeuro Kurucu Ortağı Dr. Yener Girişken ve Zeynep Başaran ile konuştuk

Marka Okulu’nun yapısından ve işleyişinden kısaca bahseder misiniz?

KAAN VARNALI: Pazarlama iletişimi ekosisteminin tüm öğelerine dokunan bir program yapımız var. Pazarlama esasen insan davranışını kurumla ilişkilendiren fonksiyondur. Doğal olarak bu fonksiyon psikoloji, sosyoloji, ekonomi, politika ve istatistik gibi farklı disiplinlerden beslenir. Biz de sadece son uygulamaya değil, fonksiyonun tamamını ele alan bir bakış açısıyla pazarlama iletişimini masamıza yatırıyoruz. Marka, strateji, medya, insan davranışları, yaratıcılık, içerik üretimi, deneyim tasarımı ve araştırma gibi uzmanlaşma alanları sunuyoruz. Pazarlama iletişiminin kadim teorileri ile güncel trendleri bir araya getiren ve katılımcıları istedikleri alanda uzmanlaştırabilen bir yapıdan bahsediyorum.

Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi olarak Marka Okulu kapsamında MediaCat ile çok verimli bir ortaklık kurguladık. Bu ortaklık sektöre entegrasyonumuzun derinleşmesini ve sistematik hale gelmesini sağladı. Bu ortaklık sayesinde katılımcılarımızla uluslararası seviyede meşhur danışman ve profesyonellerin buluşmasını, derslere üst düzey uygulayıcıların konuk olarak katılmasını ve ürettiğimiz içeriklerin kendine platform bulmasını sağlıyoruz.

Marka Okulu’na işin başında beklenilenden de yoğun bir ilgi söz konusu oldu. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?

KAAN VARNALI: Bilgi’de Pazarlama İletişimi Yüksek Lisans Programı her zaman revaçta olan ve ilgi gören bir programdı. Ancak Marka Okulu çatısı altında yeniden yapılanmamızdan sonra normalin çok üzerinde bir taleple karşılaştık. Ben bunu sektörün özellikle markaya odaklanan ve marka evreninin tamamını kapsayan bir akademik gelişim platformuna ihtiyaç duymasına bağlıyorum. Marka Okulu müfredatı, felsefesi ve yapısı açısından bu ihtiyaca doğrudan yönelik bir platform olarak bir ilk teşkil ediyor.

ZEYNEP BAŞARAN: Bence Marka Okulu’na gösterilen ilginin temelinde teorik bilgi ve gerçek hayat uygulamalarının başarılı bir bileşkesini sunan program içeriği yatıyor. Bu içeriğin oluşmasında da, akademisyenlerle, pazarlama ve iletişim alanlarında aktif olarak çalışan eğitmenlerin bir arada olması etken. Güçlü eğitmen ve öğrenci ağı, staj ve iş imkânları ile geleceğe yönelik iş bağlantıları açısından da farkını gösteriyor.

YENER GİRİŞKEN: Pazarlama sektörünün en çok ihtiyaç duyduğu olgu, bilimsel gelişmelerle sahada olup biteni etkili biçimde harmanlayabilmek. Bu harmanlama sürecini başarıyla sürdüren şirketler ve bireylerin pazarlama alanında daha başarılı olma ihtimalleri yüksek. Marka Okulu’nun da gücü bu karışımı ve harmanlama sürecini verimli biçimde yürütebilmesi ve bunu öğrencilere aktarabilmesinden geliyor. Sanıyorum bunu daha işin başından hayata geçirmeyi ve öğrenci adaylarına aktarmayı başardık.

Başvuruların yoğun olması, kabul alacak öğrencilere karar verilmesini de zorlaştırıyor. Bu noktada en temel kriterleriniz neler?

KAAN VARNALI: Başvuran adaylarla sohbet havasında bir mülakat gerçekleştiriyoruz. Öncelikle tercihleri konusunda ne kadar emin olduklarını anlamaya ve Marka Okulunun onlar için doğru adres olup olmadığını anlamaya çalışıyoruz. Yüksek lisans kararı önemli bir karardır, adaylarımızın bu kararı aceleye getirmelerini istemiyor, onları yönlendirmeye çalışıyoruz. Programın aday için doğru program olduğuna karar verdikten sonra adayın program için doğru aday olup olmadığını değerlendirmeye çalışıyoruz. Bizim adaylarımızda aradığımız birinci özellik açık fikirliliktir. Yeniliklere açık, iç motivasyonu yüksek, evrensel insanî değerlere duyarlı, öğrenmeye açık ve iddialarını mantıksal çelişkiler içermeden savunabilen adayları tespit etmeye çalışıyoruz. Biz programı öğrencilerin birbirleri, akademisyenler ve sektör profesyonelleri ile etkileşim halinde gelişim gösterdikleri çok sesli ve katılımcı bir platform olarak tasarladık. Öğrenci grubumuzun da bu yapıya uyum sağlayabilecek ve değer katabilecek kişilerden olmasını sağlamaya çalışıyoruz.

Yeni dönemde derslerde, işleyişte ya da eğitmen tarafında herhangi bir değişiklik söz konusu oldu mu?

KAAN VARNALI: Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi olarak pazarlama iletişimi alanında hem lisans hem de yüksek lisans seviyesinde müfredat hazırlanması ve eğitim aktivitelerinin gerçekleştirilmesi üzerine oldukça köklü bir kültüre sahibiz. Uzun yıllardır pazarlama iletişimi dünyasını yakından takip ediyor, akademik yayınlarımızla literatüre katkı yapıyor ve sektöre mezun veriyoruz. Öğrenci, mezun, sektörel paydaş ve eğitmenlerimizden sürekli geri bildirim alarak kendimizi öz değerlendirmeye tabi tutuyoruz. Kısaca oturmuş bir iletişim eğitimi anlayışımız var. Bu anlayışın temelinde yenilikçilik olsa da asla pop kültüre kapılmışçasına ders açıp, kapatan bir yaklaşım sergilemiyoruz. Güncel trendleri yakından takip ediyor, derslerimize mutlaka güncel örnekleri ve tartışmaları konu ediyoruz. Kendi içinde bütünlüğü olan müfredatımıza yeni dersleri son derece dikkatle ekliyor, öğrencilerimize sunduğumuz derslerin içerik olarak yüzeyselleşmesini engelleme ve dersler arası konu kesişmelerini asgarî seviyede tutmaya çalışıyoruz. Bu anlayış ve işleyişte bir değişiklik olması ilkesel olarak mümkün değil. Ancak, belirgin şekilde kapsayamadığımız bir alan olduğunu veya öğrenci grubu içinde henüz oluşturmadığımız bir uzmanlık alanına dair yönelim olduğunu fark ettiğimiz durumlarda yeni ders açılması konusunda hummalı bir zemin çalışması gerçekleştiriyoruz. Örneğin, yaratıcılık alanında yaratıcı strateji, yaratıcı metin yazarlığı, modern ve mitolojik öyküler ve hikâye anlatımı gibi derslerimiz olmasına rağmen öğrencilerin hâlâ bu alanda daha derinlemesine pratikler yapma ihtiyacı olduğunu gözlemliyoruz. Bu konuda çalışmalarımız sürdürüyoruz. Geçtiğimiz dönemlerde tüm dünyada giderek önem kazanan bir teknik uzmanlık alanı olarak tespit ettiğimiz Kullanıcı Deneyimi Tasarımı dersini de bu alanda Türkiye’de önemli çalışmalara imza atmış olan Doç. Dr. Kerem Rızvanoğlu ile geride bıraktığımız dönemde ilk defa açtık. Kendimizi ayaklarımızı yerden kesmeden yenilemeye devam edeceğiz.

Dijitalin markalar dünyası ve sektördeki giderek artan ağırlığı tartışılamaz. Peki, sizin müfredatınız içerisindeki ağırlığı nedir?

KAAN VARNALI: Dijitalin pazarlama iletişimi üzerindeki şiddetli etkisinin gözlendiği bir alan da kaçınılmaz olarak pazarlama iletişimi eğitimi oldu. Dijital, insan hayatının tüm noktalarına dokunan, tüm mecraları entegre eden, yeni neslin birincil iletişim mecrası olma yolunda yükselişine devam ediyor. Her yeni yükselen mecra gibi dijital de önce kendi özelinde ele alınmış ve değerlendirildi. Ancak zamanla yeni yaşam atmosferimizi tanımlamakta olduğu anlaşıldıkça dijital anlayış pazarlama iletişiminin tamamına yayılmak zorunda kaldı. Biz de bu gelişmeler ışığında programımızı yeniden yapılandırdık. Dijital pazarlama, aynı sektörde olduğu gibi, önce müfredata dijitale ait özel bir ders olarak girmişti. Sonra bu derslerin sayısı arttı. Bugün ise bugün müfredatımızı baştan sona ele alarak ve dijitalle en ilgisiz gibi gözüken kuramsal derslerimizi bile yeni nesil insanın hayat hikâyesi ile uyumlu hale getirdik. Dijital anlayışı tüm derslerimize yedirmeye ve içselleştirmeye çalıştık. Ebru Çapa’nın verdiği Pazarlamada Dijital Rönesans, Kerem Rızvanoğlu’nun anlattığı Kullanıcı Deneyimi Tasarımı ve benim verdiğim Tüketici Araştırmaları için Dijital Etnografi dersleri teknik olarak dijital mecralara ve bu mecralarda gerçekleştirilen iletişime odaklanan derslerimiz. Bunun dışında Bilgi’nin çeşitli yüksek lisans programlarında verilmekte olan birçok dijital odaklı ders öğrencilerimize seçimli olarak sunuluyor.

Ders ve seminer içeriklerinde en fazla ilgiyi hangi başlıklar çekiyor? Talep edilen ve yakın vadede sunmayı planladığınız dersler var mı?

KAAN VARNALI: Programımızda strateji, yaratıcılık, ürün geliştirme, metin yazarlığı, hikâye anlatımı, deneyim tasarımı ve araştırma yöntemleri gibi çok sayıda uzmanlaşma alanı bulunuyor. Bu nedenle farklı yönelimleri ve ihtiyaçları olan öğrencilerin ilgi duydukları dersler de farklı oluyor. Ancak zorunlu derslerimizden Nüzhet Algüneş’in verdiği Medya Planlama ve Yönetimi, benim verdiğim Tüketici Psikolojisi ve Davranışları, seçmeli derslerimizden de Zeynep Başaran’ın Yaratıcı Strateji, Pelin Özkan’ın verdiği CMO Seminerleri ve Dr. Yener Girişkenin verdiği Nöropazarlama her dönem ders kayıt haftasının ilk günlerden kotası dolan en kalabalık derslerimiz.

ZEYNEP BAŞARAN: Yaratıcı Strateji dersinde, en büyük ilgiyi yaratıcılık kavramını tartıştığımız bölümler ve etkileşimli marka egzersizleri çekiyor. Burada güncel örnekler üzerinden, kimi zaman bilfiil incelenen örneği üretmiş kişilerin de katkılarıyla çok renkli tartışmalar yaşanıyor. Bu ders özelinde, iyi brief yazmanın ve çıkan işleri yapıcı değerlendirmenin püf noktalarını öğreniyoruz. Hem brief oluşturmak hem iş değerlendirmek konusunda iyi bir standart yerleştirmek, sektörün önemli önceliklerinden diye düşünüyorum. Kavram karmaşasından uzak, berrak düşünme alışkanlığı kazanmış, doğru kavramlarla doğru anlayışları eşleştiren profesyoneller, sektörün en önemli boşluklarından biri. Tespit ettiğim ihtiyaç ve kendi özel ilgi alanım olması sebebiyle, yaratıcılık ve yaratıcı düşünme üzerine bir ders geliştiriyorum. Marka Okulu’nda da bu dersi programa katmayı umuyorum.

YENER GİRİŞKEN: Nöropazarlama pazarlama alanında gelişen en güçlü eğilimlerden pozitif bilimle pazarlamanın kucaklaşmasına en iyi örneklerden birisi. Marka Okulu’nda nöropazarlama dersinde sadece teknik gelişmeleri veya bilimsel çıktıları değil nöropazarlama araştırmalarıyla şirketlerin iş yapış şekillerinin nasıl değiştiğini örnekler üzerinden anlatma fırsatına sahibiz. Böylelikle, Marka Okulunda öğrencilerin, nöropazarlama ve bunun gibi diğer gelişen kavramları etkili biçimde içselleştirmelerini ve öğrendiklerini hayata geçirmelerini sağlayabiliyoruz.

Marka Okulu’nun pazarlama sektörüne en büyük katkısı ne olacak? Bu program ile pazardaki hangi boşluğu dolduruyorsunuz ya da doldurmayı hedefliyorsunuz?

YENER GİRİŞKEN: Pazarlama sektörünün en çok ihtiyaç duyduğu olgu, bilimsel gelişmelerle sahada olup biteni etkili biçimde harmanlayabilmek. Bu harmanlama sürecini başarıyla sürdüren şirketler ve bireylerin pazarlama alanında daha başarılı olma ihtimalleri yüksek. Marka Okulu’nun da en büyük gücü ve katkısı bu karışımı ve harmanlama sürecini verimli biçimde yürütebilmesi ve bunu öğrencilere aktarabilmesinden geliyor. Bu formasyonu almış mezunlarımızın sektörün gelişimine olumlu ve çok yönlü katkılar yapacağını öngörüyoruz.

Dijitalle ilgisiz gözüken kuramsal derslerimizi bile yeni nesil insanın hayat hikayesine uyumlu hale getirdik.

Screenshot_1

Screenshot_2

Screenshot_3

Screenshot_4

Nörosinemada müzik çok önemli bir yere sahip

Müzik, insanları ekrana bağlamakta çok etkin bir etmen. Müzikleriyle bilinçdışında yer eden filmler, gişede de rakiplerine fark atıyor. ThinkNeuro’nun gerçekleştirdiği araştırmada incelenen diziler arasında Muhteşem Yüzyıl, duygusal etkisi en yüksek dizi olarak öne çıkıyor. Yani bizi en çok Muhteşem Yüzyıl kendine çekiyor. Muhteşem Yüzyıl, duygusal süreçlerimize, geçmişimize dair mesajlar veriyor ve daha da önemlisi bunu etkili müziklerle ve samimi bir dille gerçekleştiriyor. Uzun sahnelerde izleyicinin dikkatini toplamak, onu ekranda tutmak gittikçe zorlaşıyor. Ağır diyaloglar, ağdalı espriler izleyiciyi çok fazla çekmiyor. İzleyici bu gibi durumlarda ekrandaki detaylara (mobilyalar, giysiler. . . ) odaklanarak öyküden kopuyor. Bu kopuş ise kanal değiştirme ya da televizyonu kapatmaya giden bir süreci tetikliyor. Öte yandan; fiziksel komedi ve müziğin etkin kullanıldığı samimi sahneler, izleyiciyi mıknatıs gibi kendine çekiyor.

Screenshot_2

ThinkNeuro’nun bulguları izleyicinin ekranda kendi yaşamını görmeyi sevdiğini ortaya koyuyor. Samimi bir şekilde izleyicinin duygularını harekete geçirebilen filmler, diziler başarılı oluyor. Bu hissin yakalanıp yakalanmadığını ise nöropazarlama araştırmalarıyla ölçümlemek ve gereken değişiklikleri yapmak mümkün.

Diğer Haberler